AŞURE
ANADOLU ALEVİLİĞİNDE MUHARREM VE AŞURE
Piri ER
Anadolu Aleviliğini diğer inançlardan ve mezheplerden ayıran en temel farklardan birisi de tutukları orucun içeriği, süresi ve oruçları ile ilgili pratiklerin farklılığıdır.
Oruç gerek tek tanrılı dinlerde gerekse çok tanrılı dinler ve diğer inançlarda yer verilen bir inanç pratiği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Budizm’in kurucusu Buda, kurtuluşa yani Nirvana’ya ulaşmanın yolunun arzulardan vazgeçmekten geçtiğini vurgular. Bunun pratik yolu da oruç tutmaktır.
Hint dinlerinden Hinduizm’de de oruç nefsi terbiye için yılın belirli aylarında ve günlerinde tutulur. Hinduizm’de oruç genellikle belirli bazı besinleri yememe, yani bir çeşit perhiz şeklinde gerçekleştirilir.
Hint dinlerinden Brahmanizm’de her ayın 12 ve 13’üncü günlerinde oruç tutma uygulaması mevcuttur.
Maniheizm’de de oruç, ışığı gönderen güneş ve aya dua etmek amacıyla tutulur.
Yahudilikte oruç nefsi terbiye etme ve bazen de acı çekme aracı sayılırken, bazen de Allah’a yaklaşma aracı olarak kabul edilmektedir. Tevrat’a göre, Hz. Musa Tur Dağı’nda 40 gün 40 gece kalmış ve bu süreyi oruç tutarak geçirmiştir. Yahudilik’de tutulması gerekli görülen tek oruç “Yom Kippur” adı verilen kefaret orucudur. Yom Kippur, Musevi Takvimi’nin ilk ayı olan Tişri ayının 10. günü yaklaşık 26 saat boyunca tutulan büyük oruçtur.
İncil’de de oruca büyük önem verilir. Hıristiyanlar Hz. İsa’nın öldükten sonra dirildiği ve göğe çıkarıldığına inandıkları Paskalya’da da oruç tutmaya özel bir önem verirler. Orucun zamanı, uyulacak kurallar Hıristiyan mezhepleri arasında farklılık gösterir. Katoliklerce iki çeşit oruç tutulmaktadır; şükran orucu ve kilise orucu.
Oruç İslam dininin de beş temel kuralından birini oluşturur. Kameri yılın Ramazan ayında olmak üzere her yıl bir ay tutulur. Hicretin ikinci yılında Medine’de farz olunmuştur ve ergen olan her Müslüman oruç tutmakla yükümlü kılınmıştır.
Kur’an’ı Kerimde (Bakara. 183) Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır, denilmektedir.
Oruç, Kur’an hükmü olarak bildirilmeden önce Hz. Muhammed’in Medine’de Müslümanlara Yahudilerin yaptıkları gibi, yılda bir kez sadece aşure gününde oruç tutmalarının buyurduğu bilinmektedir. Muharrem ayının sadece onuncu günü (bir gün olarak) oruç tutmak daha sonra İslam inancı açısından mekruh sayılmıştır. Bunun nedeni Muharrem ayının onuncu gününün Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’a göre, günahlardan arınma, işlenen bir günaha karşılık olmak üzere bir şey verme ya da yapma günü olarak kabul etmeleri ve bu gün oruç tutmalarıdır.
Alevilik genel tanımı içerisinde yer alan ve Anadolu’nun değişik coğrafyalarında ve balkanlarda yaşayan alevi guruplarının Muharrem orucuyla ilgili inanç ve pratiklerinde de bazı farklılıklar bulunmaktadır.
Caferiler; Hz. Hüseyin’in şehit edildiği 10 Muharrem gününe kadar oruç tuttuktan sonra 10 Muharrem günü dövünürler. Vücutlarına zincirlerle vurarak, bazı yerlerini keserek kan akıtırlar.
Caferilik. Com adlı Türkiye Caferilerinin internet sitesinde; Ramazan Orucunun farz olduğundan bahisle, Muharrem Orucu ile ilgili şu bilgiler verilmektedir.
“Ramazan orucu imiş gibi görmeden, dilerse o musibetleri biraz olsun tatmak, gözyaşı dökmek, O şehitler ile hemhal olmak amacıyla on-oniki gün, oruç tutarlar, yahut da güçleri yettiği miktarda Allah Rızası için oruçlu olurlar. Muharrem ayı orucu tutulduğunda iftar vaktinden sonra su içmemek, et, yumurta, soğan, vb. zevk verici şeyler yememek, tıraş olmamak gibi ameller ise orucun şartlarından değildir. Bu, sadece edep, saygı ve o günkü musibete duyulan ilgi ve üzüntünün bir ifadesidir. Bu, bir gönül ve aşk işidir. Kalbinde bu aşkın ateşini yakan bir kimse, değil on-on iki gün gam, keder ve üzüntülü olmak, belki bir ömür hüzünlü olmalı, gülmeyi unutmalıdır”
Anadolu’da yaşayan Nusayri guruplarca da Ramazan ayında 30 gün oruç tutulmakta, Muharrem ayında oruç tutulmamaktadır, Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edildiği 10 Muharrem günü, Oniki İmamlar için dua edilip, Hz. Muhammed Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’e selavat getirilip kurban kesilip, hırısi pişirilerek adak dağıtılmaktadır.
Hatay’dan Şıh Nasreddin ESKİOCAK “biz 10 Muharremi diğer Aleviler gibi matem günü olarak değil bayram olarak kutlarız, çünkü o gün Hz. Hüseyin’in Cennet’le müjdelendiğine inanırız” diyerek konuyu ifade etmektedir.
Bulgaristan’da yaşayan Bektaşi gruplarca 12 gün oruç tutmakta ve Oruç ile ilgili pratikler Anadolu Aleviliği ile ortaklık göstermektedir. Oruç süresince saza ve tarik çubuğuna dokunulmamakta, aşure 12. gün yapılmaktadır.
Arnavut Bektaşilerinde Muharrem ayında 10 gün oruç tutulmakta 10.gün tutulan oruç o gün yapılan aşure ile açılmaktadır. Oruç ile ilgili pratikler Anadolu Aleviliği ile ortaklık göstermektedir. Farklı bir uygulama olarak Muharremin yedisinde Hz. Hüseyin için helva kavrulmaktadır.
Anadolu Alevilerince ramazan ayında genel olarak oruç tutulmamakla birlikte, kimi gruplarınca Ramazan ayında yalnızca 19, 20 ve 21. günleri yas günü olarak kabul dilip oruç tutulmaktadır. Bu duruma gerekçe olarak da Hz. Ali’nin Ramazan ayının 19’unda yaralandıktan sonra 21’inde Hakk’a yürümüş olması gösterilmektedir.
Anadolu Alevileri açısından asıl olan Muharrem ayında 12 gün süreyle tutulan oruçtur. Muharrem orucunun öncesinde bazı yol mensuplarınca 3 gün de karşılama adı verilen oruç tutulmaktadır ki bu orucun Hz. Hüseyin’in elçi olarak Kufe’ye gönderdiği ve Yezit kuvvetlerince şehit edilen amcazadesi Müslim Akil ve iki oğlu için tutulduğu ifade edilmektedir.
Anadolu Alevi – Bektaşileri 10 Muharrem’i hem bir matem günü, hem de bayramı olarak değerlendirirler, çünkü Hz. Hüseyin 10 Muharrem 680’de Yezit orduları tarafından Kerbela’ da önce susuz bırakılıp daha sonra da başı kesilmek sureti ile şehit edilmiş ancak oğlu Zeynel Abidin Kerbela’dan sağ kurtulmuş ve Oniki İmamlar onun neslinden yürümüştür. İlk aşurenin yapılışına kaynaklık eden dardan kurtulup feraha erme motifi ile Kerbela olayındaki Zeynel Abidin dardan kurtuluşu motifi arasında da ilginç bir içerik benzerliği dikkat çekmektedir.
Muharrem’in başlangıcı takvimlerde belirtilmekle beraber, geleneksel açıdan Muharrem’e Kurban bayramının son son gününden 17 gün sayılarak başlanması yaygın bir uygulamadır.
Anadolu’nun bazı Alevi köylerinde ise Muharrem orücunun başlangıç ve bitiş tarihleri sabitlenmiştir.
Çorum merkez Eşençay köyünden Veli GÜRLEK Muharrem’in başlangıç ve bitiş tarihlerine ilişkin olarak “Hz. Hüseyin Kerbela’ya Martin 27’sinde gelmiş ve Nisanin 8’inde şehit olmuştur. Bu tarihleri Muharrem’in başlangıç ve bitişi olarak kabul ediyoruz ve bu aradaki 12 gün oruç tutuyoruz. Muharrem’in tarihlerini sabitledik diyor”
Aynı uygulamanın Yozgat /Merkez / Kababel köyünde de olduğunu Bekir SAHAN belirterek, gerekçe olarak da Kerbela olayının tarihinin belli olduğunu ve her yıl değişmemesi gerektiğini söylüyor.
Ayrıca Hz. Hüseyin’in şehit edildiği günü, 10 Ekim 680 (H.10 Muharrem 61) tarihini ölçü alarak orucun tarihinin bu tarihte sabitlenmesi gerektiğini iddia eden inanç mensupları da bulunmaktadır.
Muharrem orucu süresince kaçınılması gereken ve orucu bozan davranışlar ise şu şekilde sıralanabilir:
-Su içilmez (sulu gıdalar alınabilir.hoşaf ayran vb.)
-Çamaşır yıkanmaz.
-Banyo yapılmaz.
-Tıraş olunmaz.
-Sigara, içki içilmez.
-Hayvan kesilmez, et yenilmez.
-Ağaç kesilmez.
– Böcek öldürülmez.
-Kokulu maddeler koklanmaz.
-Karı – koca ilişkileri olmaz (oruç açıldıktan sonra da)
– Süslenilmez.
-Aynaya bakılmaz.
-Türkü söylenmez.
-Oyun oynanmaz.
-Düğün olmaz.
-Cem yapılmaz. (Cemlerin 48 Perşembe yapılmasının nedeni de budur)
-Kimi yörelerde oruç tuz yalayarak açılır.
Geleneksel kesimde hala Muharrem ayına özgü uygulamalar olarak varlığını koruyan (banyo yapmama, tıraş olmama, aynaya bakmama, çamaşır yıkamama gibi) kimi pratiklerin çağdaş yaşam içerisindeki uygulama zorluğu nedeni ile uygulamadan kaldırıldığı görülmektedir.
Geleneksel kesimde Muharrem ayı süresince akşamları oruç açıldıktan sonra evlerde toplanılarak, bilenler tarafından Kerbela vakası anlatılmakta ya da kitaplardan okunmakta, Hz. Hüseyin’e mersiyeler söylenmektedir. Günümüzde bu uygulamalar kentlerde cem evlerinde de icra edilmektedir.
Hatai’ye ait bir mersiye örneği şöyledir:
Bugün matem günü geldi
Ah Hüseyin vah Hüseyin
Senin derdin bağrım deldi
Ah Hüseyin vah Hüseyin
Kerbela’nın önü yazı
Yüreğimden çıkmaz sızı
Yezidler mi kırdı sizi
Ah Hüseyin vah Hüseyin
Bizimle gelenler gelsin
Serini meydana koysun
Hüseyn ile şehid olsun
Ah Hüseyin vah Hüseyin
Kerbela’nın yazıları
Şehit düştü gazileri
Fatma ana kuzuları
Ah Hüseyin vah Hüseyin
Esti deli poyraz esti
Kafir Mervan bizi astı
Hüseyn’in başını kesti
Ah Hüseyin vah Hüseyin
Kerbela’nın önü düzdür
Geceler bana gündüzdür
Şah Kerbela’da yalnızdır
Ah Hüseyin vah Hüseyin
Gökte yıldız paralandı
Şahrıban Ana karalandı
İmam Hüseyin yaralandı
Ah Hüseyin vah Hüseyin
İmam Hüseyn attan düştü
Kafir gelip kanın içti
Atı Medine’ye kaçtı
Ah Hüseyin vah Hüseyin
Bir su verin masum cana
Yezit içti kana kana
Fatma Ana yana yana
Ah Hüseyin vah Hüseyin
Kerbela’da biter yonca
Boyu uzun beli ince
Şah Hatayi’m kasarınca
Ah Hüseyin vah Hüseyin
Muharrem orucunun tutulmasında inanç açısından herhangi bir zorlayıcılık söz konuşu olmamak ve orucu tutup tutmama tamamen bireyin özgür iradesine bırakılmış olmakla beraber, Oniki günlük Muharrem orucunun tutulmasının inanan için neyi ifade ettiği ile ilgili Pir Sultan Abdal’a ait bir şiir şu şekildedir.
Birini tutan Hakk’ına yeter
İkisini tutan günahın atar
Üçünü tutanlar cennette yatar
Engür olmuş Hakk ceminde ezilir.
Dördünü tutana veli dediler
Beşini tutana ulu dediler
Altısını tutana dolu dediler
Engür olmuş Hakk ceminde ezilir.
Yedisin tutan havada uçar
Sekizin tutan hülleler biçer
Dokuzun tutan cennetin açar
Engür olmuş Hakk ceminde ezilir.
Pir Sultan Abdal’ım onunda zahmet
On birini tutana indi rahmet
On iki tutana nasiptir cennet
Engür olmuş Hakk ceminde ezilir.
Muharrem Orucunda Ramazan Orucunda olduğu gibi sahura kalkmak yoktur, orucun başlama ve bitiş saatleri güneşin batışı ile ilintilendirilmiştir, güneş battıktan sonra oruç açılmakta ve yenen yemekle ertesi günkü güneşin batışına kadar oruç tutulmaktadır.
Muharrem’de tutulan oruçla Hz. Hüseyin’in Kerbela’da çektiği acılar, uğradığı haksızlıklar hatırlanarak, aynı acılar yüreklerde hissedilip Yezit’e lanet okunurken, Kerbela şehitleri için gözyaşı dökülür. Aynı zamanda hepsi de haksızlıklara uğradıklarına inanılan On iki İmamlar anılır. Muharrem ayı süresince hissedilen acı Hz. Hüseyin’in kişiliğinde temsilini bulan, haksızlığa uğramanın, hunharca katledilmenin acısıdır. Hz. Hüseyin ve Kerbela birer simgedir.
Anadolu Alevisi için Kerbela olayı haksızlığa karşı tepkinin ve başkaldırmanın simgeleşmiş öyküsüdür. Saygı duyulan Hz. Hüseyin’in başkaldırısı ve direnci, üzüntüsü duyulan ise Kerbela olayının sonucudur.
Çorumlu Borani, “Yaraların Bende İmam Hüseyin” adlı şiirinde, Kerbela olayının acısını hala nasıl hissettiğini şu şekilde dile getiriyor.
Bakıp çar köşeye seyran eyleyen
Yaraların bende İmam Hüseyin
Hak için kendini kurban eyleyen
Yaraların bende İmam Hüseyin
Kalbimin aynası gönlümün yazı
Her dem başvuruyor gerçeğin sözü
Elaman katardan ayırma bizi
Yaraların bende İmam Hüseyin
Müminlerin Bade sunar elinle
Arzumanım kaldı senin yolunda
Şehit düştün Kerbela’nın çölünde
Yaraların bende İmam Hüseyin
Halifeler gülbengini çekiyor
Aşk ateşi bu sinemi yakıyor
Daha kanın ılgıt ilgit akıyor
Yaraların bende İmam Hüseyin
Hakikat evine girip sır olan
Cümle muhiplere destigir olan
Sensiz bu cihanı neylesin Boran
Yaraların bende İmam Hüseyin
Anadolu Alevilerinin tuttuğu Muharrem orucu, aç susuz kalarak nefsi terbiye etme amacına yönelik değildir, asıl olan nefsi öldürmektir, Alevi-Bektaşi felsefesinde nefis, insanın en büyük düşmanı kabul edilmiştir. Bu nedenle de en büyük savaş “ insanın kendi içinde, kendi nefsine karşı verdiği savaştır. Hacı Bektaş Veli’nin ifadesi ile “Marifet nefsi silmek değil, bilmektir”. Anadolu Alevilerinin inancına göre, eline, diline, beline, sahip çıkmak en büyük oruç ve bu orucu bozmak en büyük günahtır.
Ölmeden önce ölmek; simgesel anlamda ölüp yeniden doğmayı ya da nefsini öldürmeyi ifade eder, Senede bir görülme ve sorulma işleminden geçen ve toplumdan rızalık alan yol mensubu verdiği ikrarı koruduğu sürece orucunu bozmamış ikrarını da kırmamış olur.
Anadolu Alevilerince tutulan muharrem orucunun ardından aşure pişirilmektedir.
AŞURE:
Tatlı olarak bilinen aşure (aşur, aşura), adını Arap aylarından Muharrem’in onuncu gününden alır.
Yahudiler’in inancına göre bu gün, işlenen bir günaha karşılık olmak üzere bir şey verme ya da yapma günüdür. Bundan dolayı Yahudiler bu gün oruç tutup aç kalarak günahlarına karşılık bir bedel ödemiş olurlar. Bu inançtan etkilenerek Araplar da bugün oruç tutmakta iken, İslamiyet’in oruç ayı olarak Ramazan ayını kabul edip bu gün oruç tutulmasını yasaklaması ile birlikte İslamiyet içerisinde bu günle ilgili farklı inanışlar ortaya çıkmıştır.
– Hz. Adem’in günahından dolayı ettiği tövbenin bu gün kabul olunduğu,
– Hz. İbrahim’in bu gün ateşten kurtulduğu,
– Hz. Yakub’un, oğlu Yusuf’a bu gün kavuştuğu,
– Hz. Nuh’un gemisinin tufan bitip sular çekilince Cudi dağına bu gün oturduğu,
gibi inanışlarla bu gün bir şükran günü olarak kabul edilmiş ve aşure yapmak suretiyle kutlanır olmuştur.
Bu gün aşure pişirilmesinin nedeni Hz. Nuh’un gemisi öyküsüne bağlanır. Bu öyküye göre, Nuh Peygamber ahlaksal bir çöküntü yaşayan ve Allah’ın gazabına uğrayacağı bildirilen halkından, kendisine inanan birkaç kişi ve Dünyada yaşayan hayvanlardan aldığı birer çift örnekle, yaptığı büyükçe bir gemiye biner ve tufan kopar. Bütün dünya sular altında kalır, gemi günlerce suyun üzerinde kaldıktan sonra dağa oturur. Gemidekiler tufandan kurtulduklarına sevinerek gemide kalmış ne kadar yiyecek varsa toplayıp bir kazana doldurarak bir şükran çorbası pişirirler. Pişirilen bu çorba, aşurenin ilk örneğidir.
Nuh’un gemisi mitolojisiyle de bilinmekle beraber, Anadolu Aleviliğindeki aşure geleneği Kerbela olayına dayandırılmaktadır. Hatta çoğu zaman Kerbela olayı ile Nuh’un gemisi anlatısı arasında, asıl metinde yer almamakla beraber bağlantı kurulmaktadır.
Çorum, Alaca, Eskiyapar köyünde yapmış olduğum bir çalışmada Halil TAŞDEMİR aşureyi niçin yaparsınız şeklindeki soruma şöyle cevap veriyordu.
“Aşure Nuh Peygamber’den kalmıştır. Nuh Peygamber, Allah’in gazabına uğrayan halkından, kendisine inananlar ve dünyada bulunan hayvanlardan aldığı birer çift örnekle gemisinde tufanın dinmesini beklerken, gemi bir yerde denizin üzerinde takılıp kalır. Nuh Peygamber Allaha yalvararak gemisini bu durumdan kurtarmasını diler. Allah’tan bir nida gelir ve geminin bulunduğu yerin Kerbela çölünün üzeri olduğu, Hz.Hüseyin ile birlikte 73 kişinin ileride burada Yezit ordularınca şehit edileceğini bildirir. Nuh Peygamber ve gemidekiler, Hz. Hüseyin, On İki İmamlar ve şehitler aşkına üç gün oruç tutup aşure yaptıktan sonra gemi yürümeye başlar ve karaya ulaşır. ”
Yokluktan bolluğa ve berekete uzanan bir yolculuğun sonunda varılan ferahlığa duyulan şükranın bir yansıması olarak yapılan aşure, Anadolu’da Sünni inanç mensupları ve gayrimüslimlerce de yapılıyor olmakla beraber, Anadolu Alevilerince yapılan aşure, bağlandığı kaynak, yapılış tarihi, yapılış amacı, yapılışı ve dağıtılışı sırasında çevresinde oluşan bir takım pratik ve uygulamalarla farklılıklar taşır.
Anadolu Alevileri 11 tıraş 12 aş diyerek, orucun on birinci günü tıraş olup temizlenir on ikinci günü ise aş yani aşure pişirir ve dağıtırlar. Orucu oniki güne tamamlayanların, on ikinci gün tuttukları orucu 11. günden yapılmaya başlanılan ve hazır hale getirilen aşure ile öğlen saatlerinde açması da yaygın bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. 12. günkü orucun yarım tutulmasının nedeni ise 12. İmam Methi’nin ölmeyip sır olmuş olması inanışına bağlanmaktadır.
Orucunu 12’ ye tamamlayanların aşureden sonra kurban tığlaması da bazı bölgesel uygulamalar arasında yer almaktadır.
Tahtacı guruplarda ise Muharrem orucu ve aşure ile ilgili olarak , orucun ilk beş günü hiçbir iş yapılmazken beşinci günden sonra yapılabilecek işler şu şekilde ifade edilmektedir;
6 yaş, 7 tıraş, 8 saz, 9 don, 10 göç-kon, 11 pişir, 12 içir
Tahtacı geleneklerinde orucunu 12 gün tutarak tamamlayanlar aşurelerini 12. gün; oniki güne tamamlamayanlar ise 12. günden sonra yapmaktadırlar.
Tahtacılarda 12 güne orucunu tamamlayanlar aşureleri ile birlikte bir Cebrail (horoz) kesmekte, eşliğinde dolu (rakı) da dağıtmaktadırlar.
Aşureye katılan malzemenin türü ve sayısı, bölgelerin bitki yapısı ve yetiştirilen ürünlerine göre farklılıklar gösterdiği gibi, ekonomik güç de katılan malzemenin niteliği konusunda belirleyici olmaktadır.
Aşure; Alevi-Bektaşilerce genellikle on iki imamları sembolize etmek amacıyla on iki çeşit yiyeceğin katılmasıyla yapılırken, bu uyulması zorunlu bir kural olmayıp, kişilerin ekonomik güç ve tercihlerine göre değişmektedir.
Genel olarak ise aşurede bulunması gerekli veya çoğu zaman bulunan yiyecekler bellidir. Aşure’nin içine konulan malzemelerin çeşitliliği ve niteliği, aşurenin simgesel yönlerinden birini oluşturur. Aşurenin temelini oluşturan buğday bir kült besindir. İnançta kutsiyet atfedilen; nar, üzüm, incir, elma gibi yiyecekler halk arasında “cennetten çıkma” olarak adlandırılır ve aşurede bulunmasına özen gösterilir.
Kutsal olduğu kabul edilen veya uğur niteliği taşıdığına inanılan 7, 12, 40 rakamları, aşurenin içine katılacak malzeme çeşidinin rakamsal oranını belirler. Genel olarak ise aşurede kırk çeşit malzemenin bulunması gerektiğine inanılır. Kırk sayısına ulaşamayanlar için, arının kırk türlü çiçeğin nektarını aldığı düşüncesiyle, aşureye bir kaşık bal konulması yaygın bir uygulamadır.
Aşurenin içine konulan besinler kadar üzerini süslemek için konulan malzeme de önemlidir. Dövülmüş ceviz, kestane, kavrulmuş susam, fındık, nar taneleri, çam fıstığı, kaymak, badem, fıstık, rendelenmiş portakal kabuğu aşureyi süslemek için kullanılan diğer malzemelerdir.
Aşurenin pişiriliş ve dağıtılışı da belli bir seremoniyi gerektirir. Malzemeler kazana konurken, pişirilirken ve kazandan alınırken dualar ve özellikle Hz. Hüseyin’e mersiyeler okunur.
Pir Sultan Abdal’a ait bir mersiye örneği:
Türbesin üstünü nakşeylediler
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
Seni dört köşeye baş eylediler
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
Yetiş carımıza İmam Hüseyin
Muhammet Ali’nin çeşm-i çırağı
Erenler bağının bir gülü bağı
Ciğerler paresi gönül durağı
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
Yetiş carımıza İmam Hüseyin
Akan sular gibi akasım gelmez
Şehrine girersem çıkasım gelmez
Cahilin yüzüne bakasım gelmez
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
Yetiş carımıza İmam Hüseyin
Senin aşıkların yanar yakılır
Oniki İmam katarına katılır
Bunda münkirlere lanet okunur
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
Yetiş carımıza İmam Hüseyin
Pir Sultan’ım eydür erenler nerde
Çalısız kayasız bir sahra yerde
Kerbela çölünde kandilde nurda
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
Yetiş carımıza İmam Hüseyin
Köy Alevi – Bektaşilerinde aşure, genellikle köy halkı tarafından, aşure pişirilen evlerde toplu halde yenilir. Hasta olanların ve mazeretinden dolayı gelemeyenlerin evlerine de gönderilir.
Aşurenin kentlerde toplu olarak yenilmesi cem evleri dışında yaygın bir uygulama olmayıp pişen aşure, komşu ve akrabalara dağıtılır.
Aşureyi alan kişi “Hak kabul etsin, hizmetin kabul olsun” gibi ifadelerle dağıtan kişiyi uğurlar.
Aşure çağlar ötesinde günümüze yansıyan mitolojik bir yiyecek ve lezzet olma yanında, bir kazanda kaynamanın, kaynaşmanın, hemhal olmanın kültürel ve inançsal farklılıkları koruyarak aynı kazanda pişebilmenin bir simgesi olarak algılanmalıdır. Kaynayan bu kazanda herkes kendi varlığını korumalı, kimse ötekini kendine benzetmeye çalışmamalıdır. Aşure lezzetinde ağız tatlılıklarının yaşanacağı daha nice aşurelerde birlikte olmak dileklerim ile sunumumuzu kendimizce oluşturulan bir aşure duası ile burada bağlayalım.
“Bismişah Allah Allah!
Aşure lokmaları kabul ola.
Aşureyi pişiren, payını hak bilen, cümle canların cedlerine rahmet, hanelerine dirlik, birlik, göz gönül zenginliği ve bereket yağa.
Her lokma bin derde derman ola, bin belayı def eyleye.
Üçler, Beşler, Yediler, Oniki İmamlar, Kırklar, kaynayan aşure kazanında canlarla birlik ola, dirlik getire.
Mansur’un, Nesimi’nin, Hatai’nin, Pir Sultan’ın, yanan yakılan, diri diri üstü toprakla örtülen erenlerin, evliyaların, hak şehitlerinin canlarına değe.
Lokma için gelen, nefesten nasip alan canlara Bozatlı Hızır yardım eyleye.
Aydınlığın kaynağı olan delil, lokma sahibinin sofrasına nur ola,
Dil bizden, nefes Pirden ola.
Gerçeğe hü mümine ya Ali!
YARARLANILAN KAYNAKLAR:
1-ALGAR, Ayla Esen;”Bektaşilikte Yemeğin Yeri” İkinci Milletlerarası Yemek Kongresi, 3-10 Eylül 1988, Konya Kültür ve Turizm Vakfı Yayını.
2- AND, Metin: “İslam Folklorunda Muharrem ve Taziye” Türk Folklor Araştırmaları Yıllığı, Ankara 1976, s. 4– 5
3- BİRDOĞAN. Nejat: Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı, İstanbul 1995,400 s.
4- BİRDOĞAN, Nejat: Alevilerin Büyük Hükümdarı Şah İsmail Hatai., Islanbul 1991,136 <•
5- HANÇERLİOĞLU, Orhan : İslam İnançları Sözlüğü, Remzi Kitapevi, İstanbul 1994
6-NOYAN, Bedri; Alevilik Bektaşilik Nedir, Ankara 1987, s.135
7- NOYAN, Doç Dr. Bedri: “Bektaşi ve Alevilerde Muharrem Ayini Aşure ve Matem Erkanı” Halk Kültürü 1984/1. İstanbul 1984. s. 81, 84
8- OYTAN. M. Tevfik: Bektaşîliğin İçyüzü II. Cilt. İstanbul (ty) 60 s.
9- ÖZ, Baki: Alevilik Nedir?, İstanbul 1995,211 s.
10- ÖZKIRIMLI, Atilla: Alevilik Bektaşîlik. Toplumsal Bir Başkaldırının İdeolojisi, İstanbul 1996, 187 s.
11- YILMAZ, Abdurrahman : Tahtacılarda Gelenekler, Ankara 1948. s.97
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü Halk Kültürü Bilgi ve Belge Merkezi
BANTLAR
B No İI İLÇE KÖY KAYNAK KİŞİ TARİH
B 94 0247.0248 Çorum Merkez Esençay Veli GURLEK 8.9.1994
B. 94.0249 Çorum Kargı Yeşilköy Yusuf AKSOY 9.9.1994
B. 94 0262 Çorum Osmancık Çampınar Davul BAYRAL 13.9.1994
B 950160 Amasya Göynücek Şarklı Mehmet KILIÇ 7.101995
B 95.0165 Amasya Merzifon Kayadüzü Hüseyin CEYLAN 9.10.1995
B. 95.0166 Amasya Merzifon – A. Turan SALTIK 10.10.1995
B. 96.0027.0028 Aydın Bozdoğan Alamut Mehmet BURUK 29.2 1996
B.92.0450, B.93.0054, B.94.0259